Dünya coğrafyasının birçok bölümünde insanoğlunun varoluşundan bu yana doğal kaynaklı afetler sıklıkla meydana gelmekte, doğa kaynaklı afet çeşitlerinin ve sayılarının artmasının yanında teknolojik ve insan eliyle meydana gelen olaylar; afetlerin sayılarını, zararlarını ve yıkıcı etkilerini arttırmaktadır. İstatistiksel veriler değerlendirildiğinde meydana gelen doğa kaynaklı olaylar/afetler başta olmak üzere diğer afetlerde çok sayıda can ve mal kaybının artarak devam ettiği ve bundan sonraki olası afetlerde can ve mal kayıplarının önlenemez bir şekilde artabileceği tahmin edilmektedir.
Afetler, doğası gereği ne zaman ve nerede meydana geleceği öngörülemeyen, özellikle toplum ve devlet yapılanmasının savunma mekanizmalarını başarısızlığa uğratabilecek veya çökertebilecek durumladır. Küresel olarak özellikle son yıllarda etkileri artan iklim değişikliği ile birlikte afetlerin sıklığının arttığı, ortalama her gün en az bir afetin yaşandığı ve yaşanan bu afetlerden çok sayıda insanın etkilendiği bilinmekte çeşitli raporlar ortaya koymaktadır.
2019 yılında yayınlanan Dünya Afet Raporuna göre; yıl boyunca toplam 308 büyük afet yaşandığı, bu afetlerde 97,6 milyon insanın doğrudan etkilendiği, 24.306 kişinin hayatını kaybettiği ve bu afetler nedeniyle 103 milyar USD (ABD Doları) ekonomik kayıp meydana geldiği belirtilmektedir. Verilerden de anlaşılacağı üzere afetlerin etkileri hem toplum hem de çevre üzerinde artan oranda devam etmektedir.
Türkiye tektonik, sismik, topografik ve iklim yapısı nedeniyle küresel ölçekte doğal afetlerden en çok etkilenen ülkeler arasında yer almaktadır. Doğal afetlerin yanı sıra, tüm Dünya’da olduğu gibi ülkemizde de endüstrileşme ve kontrolsüz şehirleşme gibi benzer sebeplerle teknolojik afet riskleri de artma eğilimindedir. Son dönemlerde meydana gelen afetlerin çeşitliliğinde ve oluşum sıklığındaki artışlar, ülkemizin, doğa kaynaklı afetler yönünden riskli bir bölgede bulunmasının ve insan kaynaklı afetlerin çokça yaşandığı bir nüfusa ve toplum yapısına sahip olmasının bir sonucudur. Bu nedenle, afetler ülkemiz için önemli bir tehdit unsuru haline gelmiş ve afetlerin oluşturduğu sosyo-ekonomik ve çevresel kayıp ve hasarlar ülkemizi yapısal ve kurumsal seviyede tehdit edecek boyutlara ulaşmıştır.
Ülkemizde yakın tarihlerde meydana gelen; Marmara, Bolu-Düzce-Kaynaşlı, Bingöl, Dinar, Van, Elazığ-Sivrice, İzmir depremleri ile son olarak derin acılar bırakarak etkileri uzun süre devam edecek olan Kahramanmaraş Depremlerinin yanı sıra, Karadeniz selleri (Trabzon, Ordu, Giresin, Rize, Artvin, Kastamonu, Sinop, Bartın, Zonguldak …), hortumlar ve birçok ilimizde yaşanan orman yangınları ve olayları ele aldığımızda; Ülkemizin afet tehlikesi ve riski yüksek yapısı açık görülmektedir.
Türkiye’de; sel, çığ, heyelan, yangın gibi afetler yaygın olarak görülse de depremler en yıkıcı doğal afetlerdir. Türkiye, dünyanın en etkili deprem kuşaklarından birinin üzerinde yer almaktadır. Geçmişte yaşanan birçok yıkıcı deprem olduğu gibi, gelecekte de büyük depremlerin olma riski oldukça fazladır. Bu risklerin azaltılmasına ve müdahale çalışmalarının yönetimine gereken önem verilmez ise büyük kayıp ve hasarların yaşanacağı kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır
Depremlerin ülkemiz için önemli bir risk olduğu, AFAD Başkanlığı tarafından istatistiksel olarak yayınlanmıştır. Yayınlanan istatistikler incelendiğinde; Türkiye’nin fiziki açıdan dünya karasal büyüklüğünün sadece % 0.5’ini oluşturduğu görülmektedir. Bunun yanında, 1900 yılından günümüze kadar meydana gelen büyük depremler bakımından dünya sıralamasında toplam 77 büyük deprem ile 4. sırada yer aldığı belirtilmektedir (AFAD, 2018, s 8).
Yaşanacak afetlerin en az hasarla atlatılması için afet öncesi, sırası ve sonrası yürütülecek çalışmaların disiplinler arası ve çok paydaşlı şeklinde kurgulanması önem arz etmektedir. Afet yönetiminde sürat ve etkinlik sağlamak için kaynakların seri, hızlı ve belli bir düzen içerisinde kullanımı sağlanmalıdır. Müdahale aşamasında özellikle akut safhada yürütülecek faaliyetlerin planlanmaması, telafisi mümkün olmayan sonuçlara neden olmaktadır.
Kamu otoritesi, hizmetlerin topluma verilmesini engelleyen unsurların giderilmesi yanı sıra hızlı bir değişim içinde olan çağımızda, değişen ve gelişen şartları dikkate alarak, mevcut kurum ve kuruluşların revizyonunun yanı sıra ihtiyaç duyulan ilave alanların topluma hizmet verebilmesi için yeniden teşkilatlar kurarak karşılama yoluna gitmektedir.
Afet yönetimi kapsamında bakıldığın da ise yaşanan veya olması muhtemel afetlerde hizmetlerin etkin, verimli ve ekonomik olarak vatandaşlarına verilmesi için ilgili kurum ve kuruluşların organizasyonu, kuruluşu, planlaması, yönetimi ve denetimlerin nasıl yapılacağı hususlarında hukuki düzenlemeler yapılarak, değişen ve gelişen şartlara göre değişim ve dönüşümleri yapılmaktadır.
Afetlerin sıkça yaşandığı ülkemizde oluşturulan ve afetlerin yönetilmesin ve eşgüdümünden sorumlu olan kurum ve kuruluşlar afetlerde kullanılacak kaynakların planlamasını gerçekleştirmeli ve ihtiyaç duyulması halinde düzgün ve uyumlu bir şekilde yerlerine ulaştırmasını sağlamalı ve olayı yönetmelidirler . Hizmetlerin yapısal bir yaklaşımla yerine getirilmesi, devlet mekanizmasının tamamının uyumlu bir biçimde işletilmesinin bir sonucu olarak afet yönetimi sistemini de kapsayacak hayati bir süreçtir. Hizmetlerin afet öncesi, sırası ve sonrası iyi bir eşgüdümle sorunsuz verilmesi, Devletin işleyişinde olduğu gibi olduğu gibi afet yönetiminde de önemli bir unsurdur. Afet sırası ve sonrasında iyi bir koordinasyonla kaynakların doğru zamanda, ihtiyaç duyulanların yeteri sayıda hizmet sunmasında boşluk bırakmayacak şekilde yapılabilmesi iyi ve doğru anlaşılır iletişim ve kaynakların uyum içerisinde kullandırılması faal afet yönetimi için elzemdir. Burada kilit nokta afet gibi olağanüstü sonuçların ortaya çıkardığı olumsuz durumların çözecek alanında ihtisaslaşmış kriz yönetiminin gerektirdiği basit ve esnek kurulana uygun bir kamu yönetimi sisteminin oluşturulmasıdır.
Afetlerde yaşanan sorunların önlenebilmesi, afet yönetimi ile ilgili kamu kuruluşlarının sorumluluk alanlarında uzmanlaşmaları ve diğer teşkilatları ile afet gibi olağanüstü dönemlerde koordineli bir şekilde yürütülebilmeleri kurumların her yönüyle profesyonelleşmesi ve yönetiminde yer alan yönetici çalışanlarının konusuna hakim olması ile ilgilidir.
Bunun sağlanabilmesi için afet yönetimin merkezileşmesi, tekil ve mutlak idareye bağlı olması yanında, tüm paydaşlarla ortak dil, ortak mevzuat ve ortak hareket bütünlüğünün sağlanması sonrası müdahale çalışmalarında kullanılacak kaynakların ihtiyaç duyulan noktaları doğru şekilde gönderilmesine bağlıdır. İhtiyaçların karşılanması yani mevcut kaynakların etkin, verimli ve ekonomik kullanımı yönetim merkezlerinde görev yapanların iletişim, planlama ve organizasyon konularına vakıf, bilgili, tecrübeli yönetici ve çalışanların koordinesi ile olmaktadır.
1999 yılında yaşanan depremler sonrasında birçok alanda yapılan yatırım ve hazırlıklara rağmen, Marmara Depremlerinde yaşanan yönetim, müdahale çalışmalarında bulunan paydaşlar arasındaki iletişimsizlik ile kaynakların etkin, verimli ve ekonomik kullanılamaması yani organizasyon eksikliği ve koordinasyon yetersizliği Kahramanmaraş Depremlerinde de yaşanmıştır.
Marmara Depremlerinin üzerinden geçen süreç içerisinde başta müdahale faaliyetlerine yönelik olarak ilgili kurum ve kurulularca harcanan zaman, emek, paranın yanında; işgücü, araç gereç, teknoloji gibi alanlarda yapılan ve büyük meblağlar tutan yatırımlara rağmen Kahramanmaraş Depremlerinde yaşanan benzer sorunlar düşündürücüdür.
Marmara Depreminden 10 yıl sonra ve üzerinde uzun çalışmalar sonucunda 2009 yılında Başbakanlığa bağlı, yetkili ve koordinatör kurum olarak kurulan AFAD’ın, kuruluşundan itibaren yüksek yatırımlarla sayısal sistemler, personel, malzeme, mevzuat, plan, program, eylem planı vb. birçok alanda kapasite oluşturulmasına rağmen, yaşanan sorunlara çözüm bulma konusunda görülen yetersizlikler, budan sonra meydana gelebilecek afetlerde yaşanması halinde, kamu yönetiminde büyük zafiyetlere neden olma ihtimali yüksektir.
Hem mevzuatlarla hem de afet yönetiminin koordinatör kuruluş tarafından yapılacağı konusunda siyasi idarece verilen desteklere rağmen Kahramanmaraş Depremlerinde otoritenin neden kullan(a)madığı hususular incelenmeli ve bundan sonra olası afetlerde bu sıkıntıların tekrar yaşanmasının önüne geçilmelidir.
Kahramanmaraş Depremleri bir kez daha göstermiştir ki; kriz koordinasyon yönetiminde karmaşanın devam ettiği, akut müdahale yönetiminde önemli aksaklıklar bulunduğu, yönetim merkezlerinde eğitimli ve nitelikli personel ve yöneticilerle güçlendirilmediği, müdahale çalışmalarına katılan paydaşlarla iletişim ve koordinasyonsuzluk ile kamuoyu ve basına bilgi verilmesinde yaşanan sorunların devam ettiği görülmüştür.
Yaşanan depremler sonrası gerçekleştirilen çalışmalarda ele alındığında özellikle koordinasyon yönetiminde yaşanan sorunların çözümü yerine kapasite arttırımının arama kurtarma hizmet alanına yönelik olduğu ve düzenlemeler yapıldığı görülmektedir. Son yaşanan depremlerde de açıkça görüldüğü üzere müdahale döneminde yaşanan iletişim, koordinasyon ile olaya hakim olup çalışmaların hızlı ve etkin bir şekilde yönetiminde sorunlar olduğu kabul edilmelidir. Bu nedenle Kahramanmaraş Depremleri kriz yönetimi için fırsat kabul edilerek görülen eksikliklerin bundan sonraki kriz yönetim çalışmalarında sorunların yaşanmaması için daha fazla vakit kaybedilmeden koordinasyon yönetim esasları belirlenip, afet yönetim sisteminin yeniden yapılanmaya gidilmesi gerekmektedir.
Başka bir ifade ile kriz yönetimi sistemi ile ilgili olarak başka ülke/ülkelerin modellerinin kopyası alınıp uygulanmak üzere dayatılan kriz yönetim sistemlerini yerine, kendi iç dinamikleri ve kriz yönetim tecrübesi oldukça yüksek olan ülkemiz gerçeklerinden hareket ederek akıl, bilim, tecrübe ve coğrafi şartlar önderliğinde uygun model kurgulanmalıdır.
Kahramanmaraş Depremlerinde yapılan koordinasyon ve müdahale çalışmaları değerlendirildiğinde 1999 Depremlerinde yaşanan sorunların devam ettiği, akut müdahale çalışmalarının yönetiminde önemli aksaklıklar bulunduğu, bundan sonra olabilecek büyük afetlerin başarılı yönetimi için özellikle akut müdahale sürecinin yönetimi için kalıcı ve uygulanabilir bir sisteme ihtiyaç duyulduğu ortaya çıkmıştır.

Afet yönetiminin kriz aşamasında yaşanan bu sorunlar için öncelikle hem merkezi yönetimde hem de yerel yönetimler ile sivil toplum kuruluşların afet hizmetlerine katılımı için birtakım düzenlemelere ve yapılanmalara gidilmesi zarureti bulunmaktadır.
Kahramanmaraş Depremleri sonrası yaşanan olumsuzluklar bazı çevrelerce dile getirilmekte ve bundan sona olabilecek afetlerin kayıp ve hasarların asgari düzeyde yaşanması için önerilerde bulunulmaktadır. AFAD’ın son depremlerde gösterdiği performansa göre afet yönetimin başarılı olup olmadığı, afetlerde yaşanan sorunlara çözümüne yönelik alternatif çözümler üretmek ve yaşanan olumsuzlukların önüne geçilebilmesi için AFAD ın yerine afet yönetimini üstlenecek müstakil bir bakanlığın kurulması gerektiği konusunda açıklamalar yapılmakta, Afet Bakanlığı kurulması için yasal düzenlemeye yönelik çalışmalar yapıldığı görülmektedir.
Ülkemizin afet yönetim tarihine bakıldığında günümüze kadar çok sayıda düzenlemeler yapıldığı ancak yapılan tüm bu değişikliklere rağmen başta iletişim, koordinasyonsuzluk, otoriteyi kullanamamazlık konularındaki sorunların devam ettiği görülmektedir. Bu da gösteriyor afeti yönetecek yapı kurulamaz ise her büyük afet sonrası bu tartışmaların devam edecektir.
Günümüzde afet yönetimi ile kriz yönetimi konusunda farklı fikirler olduğu görülmektedir. Öncelikle afet ve kriz yönetimlerinin ayrı alanlar olarak görülüp farklı uygulamaları önceleyen ve kapsayan alanlar olduğu değerlendirmesinden hareketle bir ayrım yapılması da ayrıca önem arz etmektedir. Afet ve kriz yönetimleri ayrımının yapılarak öncelikle afet yönetiminin riski yönetmek, kriz yönetimin ise afet sırasında oluşan kaotik durumun etkilerini gidermeye yönelik çalışmaları yürütmek amacıyla kapsam ve süreçlerinin farklı olduğu kabul edilmelidir. Bu kapsamda kriz yönetiminin yeniden yapılanma yoluna gidilmesi, kurumsallaşmanın bu ayrımla ortaya konulması belirlenecek politikanın ana bileşeni olması önemlidir. Başka bir ifadeyle, kriz yönetimi; afetin öncesi, sırası ve sonrası dönemlerinde olabilecek hasarların asgari kayıp ve zararla atlatılabilmesi için ayrı bir bilim, disiplin alanı olarak görülmeli ve farklı bir yöntemle çalıştığı ilgilerce kabul edilerek oluşturulacak politika da bu hususlar göz önüne alınmalıdır.
Bunun için kriz yönetimi ilkeleri olan; yetki tekilleşip paydaşlar üzerinde mutlak otorite sağlamalı, karar verici ekip küçültülmeli, hiyerarşik kademeler azaltılmalı, yapı esnek ve yatay olmalı, yönetici ve çalışanları ise bilgi ve tecrübeli olanlardan oluşmaları dikkate alınarak, mevcut yapının aksayan yönlerini giderme ve ortaya çıkan sorunların tekrar edilmesini önlemek için yeniden yapılanmaya gidilmelidir.
Bu yapılanma, Cumhurbaşkanlığı merkez teşkilatı içinde az, öz ve nitelikle personelden oluşarak kurulacak Koordinatörlüğün; üst kurul statüsünde politikalar üretecek, standart belirleyecek, düzenleyici ve denetim yetkisine sahip olacak şekilde düzenlenmesi; krizlerde görev alacak ilgili teşkilatların plan esaslarını belirleyecek, merkez tatbikatlarda düzenleyici, yerel tatbikatlarda denetleyici olacak, ortaya çıkabilecek aksaklıklar için düzenlemeler yapacak beceri ve uygulama kabiliyetine sahip olması gerekmektedir.
Kurulacak koordinatörlük, seçkin ve yöneten bir yapıya sahip olabilmesi için kriz koordinatörü ve ekibi kriz yönetim faaliyetlerinin planlanması, organize edilmesi ve uygulanmasını sağlayacak uzmanlardan seçilmesi, olası krizlerde kayıp ve hasarların asgari düzeyde atlatılabilmesi için ortaya çıkan problemleri çözebilme yeteneği bulunmalıdır.
Bunu yaparken krizin genel kabul görmüş ilkeleri dikkate alınarak, ülkelerin kriz yönetim sistemlerini bilen ve afet bilimine vakıf olan, kriz, afet ve acil durumların yönetimlerinde bulunup, bilgi birikimi, tecrübe ve beceri sahibi olan ehliyetli bir ekibin mevcudiyetinin sağlanması, korunması ve sürekliliği önemli bir husustur.
Yukarıda belirtilen hususlar göz önüne alındığında kurulmak istenen bakanlığın işlevsiz ve kâğıt üstünde kalacağı görülmektedir. Bakanlık görevlerini yerine getirebilmesi için kurulacak hizmet birimlerinin çalışma sistemi geniş, kapsamlı ve karmaşık bir yapı meydana getirecektir. Bürokrasi ve kırtasiyeciliğin artması yanında oluşacak hantal yapı afetlere kısa sürede ve doğru çözümler ortaya koyamayacağı gibi, konusuna hâkim olmayan ve siyasi irade tarafından uygun görülenlerin yönetici ve makamlara gelmesi de ayrı bir soruna neden olacaktır. Öte yandan afetin yönetimi kurulacak Bakanlığa devredilmesi halinde eşitler arası bir durum oluşturacağı için otoriteyi kullanma adına yine sorunlar çıkacaktır. Bunun önlenmesi için üst otorite (cumhurbaşkanı/cumhurbaşkanlığı) yetkilerine sahip ve tüm kuruluşlar üzerinde yetkisini kullanacak teşkilat ve yöneticiler ile kullanılması gereklidir.
Afetlerin koordinasyonunda sorumlu koordinatör kuruluşun (AFAD) mevcut yapısına bakıldığında merkez teşkilatında çok sayıda birimler ve makamlarından oluşması yüzünden hiyerarşinin fazla olduğu, bunun yanında taşra teşkilatında 81 il müdürlüğü ile 20 tane birlik müdürlüğün yanında sayısı 360’ı geçen ilçelerde kurulan afet acil durum yönetim merkezlerinden meydana geldiği düşünüldüğünde zaten koordinatör kuruluşun yapısı bakanlık yapısı ile benzer olduğu görülmektedir.
Afetlerde hızlı ve etkin bir şekilde iletişim kurularak tüm paydaşların planlaması, organize edilmesi, takip ve kontrolü yani eşgüdümü az, öz ve nitelikli işgücü yanında hiyerarşik yapının az denecek kadar kademelerden oluşması gerektiği göz önüne alındığında, kurulmak istenen bakanlık ile afetlerin koordinasyonunda sorumlu mevcut teşkilatın afetlerde başta iletişim ve koordinasyon sorunlarına çözüm olmayacağı değerlendirilmektedir.
Afetlerin ne zaman ve nerede olacağı tahmin edilemediği için ülkemiz için önemli tehdit kaynağı olan başta İstanbul Depremini düşünerek bakanlık kurularak devletin birçok kesiminde pratikte işleyen hizmet alanlarının tekrar düzenlenmek istemesi yanında ilgili teşkilatlarda yapılanmaya gidilmesi zaman ve emek kaybına neden olacaktır
Öneriler:
- 1999 depremleri afet yönetiminde risk yönetiminin önemini ortaya çıkarmış ve kamu otoritesi sorunun çözümü için afetlere bakış açısı değişmiş, risk yönetimine yönelik politikalar geliştirilmesi ve uygulanması yönünde olumlu adımlar atılmaya başlamıştır. Bu kapsam da düşünüldüğünde Marmara Depremleri risk yönetimi için milat kabul edilmiştir. Kahramanmaraş Depremleri de yaşanan olumsuzluklar kriz yönetimine yeni bir anlayışla çözüm önerileri sunmak için milat kabul edilip, ihtiyaç duyulan düzenlemelerin yapılması için fırsat oluşturmaktadır. Bu bağlamada kamu da politika değişikliğine gidilerek kriz yönetimin ayrı bir bilim dalı ve farklı çalışma usul ve esaslarının kabul görmesi ile yapılacak düzenlemelerle hayata geçirilmesine ihtiyaç bulunmaktadır.
- Kriz yönetimine çözüm getirilmesi için 2009’dan sonra yapılan düzenlemelerin beklenen çözümleri gerçekleştiremediği, aksine 1999 depremlerinde yaşanan iletişimsizlik, koordinasyonsuzluk, otoriteyi kullanmada yetersizlik gibi sorunların artarak devam ettiği görülmüştür. Bu yapı ile ısrar edilmesi ileride daha büyük sorulara yol açacaktır.
- Koordinatörlüğün kurulması ve görevine başlaması sonrası yarım asrıdan fazla süre öncesi yayınlanan ve aradan bu kadar zaman geçmesine rağmen halen güncellenmeyen afet yönetim mevzuatları ile ihtiyaç duyulan diğer hususların ilgili bakanlık, kurum ve kuruluşlarından konusunda hakim olanlar tarafından oluşturulacak bir çalışma grubu ile acilen güncellenmelidir.
- AFAD ın görevleri arasında olan arama kurtarma hizmetleri İçişleri Bakanlığı altında toparlanmalı, insan, malzeme, finans gibi kaynaklar tekrar gözden geçirildikten sonra kademeli bir şekilde belediyelere devri yapılması gündeme gelmelidir. Yine teknik hizmetler (yapı, yer seçimi, hak sahipliği…) hizmetlerde Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına, barınma hizmetleri ise Aile, Sosyal Politikalar Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı, Kızılay ve kamu yararlı sivil toplum kuruluşlarında oluşacak bir çalışma grubunca yerine getirilmesine yönelik düzenlemeler yapılmalıdır
- Son zamanlarda merkezi yönetim (AFAD) afet koordinatörlüğü yerine bazı hizmet alanlarında diğer kurum ve kuruluşlarla rekabet edecek icracı bir kuruluş haline dönüşmüş, afet yerinden yönetilmesi ilkesi uygulanmaz olmuştur. Başkanlığın görev alanına girsin veya girmesin birçok olayda Başkanlık yöneticileri olay yerine gidip, yerel yöneticileri dikkate almadan olay yeri yöneticiliği yapmaya başlamışlardır. Bu şekilde bir afet yönetimini sürdürülemez olduğundan yerel unsurlardan yeterince yaralanamama riski göz önüne alınmalı ve yaşanan afetlerde temel sorunun olayın merkezden değil yerinden yönetilmesi, koordinasyonsuzluk ve otoriteyi kullanamamazlık olduğu dikkate alınarak ihtiyaç duyulan sistem kurgulanmalıdır.
- Afet ve acil durum yönetimine yönelik olarak il de bulunan tüm kuruluşları temsilciler il koordinasyon merkezi altında toparlanmalı ve vali/vali yardımcısı başkanlığı altında görev yapmalıdır. Kuruluşların temsilcileri çekirdek kadro olarak burada görev yapmalı, olayın büyüklüğüne görev ihtiyaç duyulan görevliler olay süresince destek amacıyla bulunmalı, olayın sona ermesi ile çekirdek kadro hariç diğerleri kendi görev yerlerine dönmelidirler.
- Afet yönetiminin temel dinamiği olan yerel yönetim mevcut kaynakları ile olayın yönetimine müdahil olmalıdırlar. Son yaşanan Kahramanmaraş Depremlerinde yanında diğer afet ve acil durum olayların müdahale çalışmalarında da görüldüğü gibi belediye yönetimleri olaylara müdahil olamadığı gibi olay yerine çok sayıda yönetici görevlendirilmiş ve belediye yönetimleri işlevsiz hale getirilmiştir. Mevcut yasal düzenlemenin yanında yerel yönetimlerin afetin her aşamasında aktif bir şekilde katılımı için kamu otoritesi teşvik edici uygulamalarla afetin yerinden yönetilmesi ve denetim konularında düzenlemelerin yapılması gereklidir.
- Afete uğraması muhtemel yerleşim yerlerinde yaşayan halka, başta yerel ve sosyal medya olmak üzere taşra teşkilatı bulunan kurum ve kuruluşlar görev alanlarına giren konularda tehlikeler anlatılmalı ve olası afetlerde neyi nasıl yapılması gerektiği hususlarda ve neler yapabilecekleri hakkında halkın bilinçlendirilmesi için eğitimler verilerek afete hazırlanmalıdır.
- Olası afetlerde kamu kuruluşlarının yanında önemli paydaş olan yerleşim yerinde bulunan sivil toplum ile özel sektör kuruluşları da olası olaylarda aktif katılımı için afete sistemine başta müdahale olmak üzere tüm alanlarda dahil olmalıdırlar.
- Son olaylarda da görüldüğü gibi doğa kaynaklı afetlerin kriz yönetimine hazırlık yapılarken olası depremlerin yerel değil bölgesel olacağı önceliği ile hareket edilerek, “bölgesel kriz koordinasyon sistemi” oluşturulup, görev alacaklar tespit edilerek, ihtiyaç duyulacak eğitim ve tatbikatlarla hazır ve zinde tutulmasına yönelik çalışmalar yapılmalıdır.
Sonuç:
Afet/krizleri giderek arttığı ve bundan sonra kayıp ve hasarların olacağı yıllar dünyamızı ve ülkemizi etkileyecektir. Bu tehlikelerin asgari düzeyde atlatılması için kriz yönetiminin temel ilkelerinden hareket edilerek, ülkemizin yaşadığı afetlerde elde edilen bilgi ve tecrübeler ışığında, başka ülkelerini iyi uygulamalar da incelenerek ülkenin sahip olduğu teknolojik imkanların yanı sıra geçmiş afetlerde yaşanan ve görev alan bilgi ve tecrübeli insan kaynağı da dikkate alınarak kriz yönetimini profesyonelce gerçekleştirecek bir yapı oluşturulması gerekmektedir.
Oluşturulmak istenen yapı yatay, esnek, hiyerarşik kademeleri az olan, büyük ve hantal olmayan, olaylara kısa sürede doğru bir şekilde çözüm üretecek yapıda kurulmasını önemlidir.
Hem merkez de hem yerelde afet yönetimi için görev yapacakların kişisel özellikleri dikkate alınarak, kamu otoritesi ile güçlendirilmiş yönetim merkezleri, konusuna hakim bilgi ve tecrübeli yönetici ve çalışanlardan oluşan, afet hizmetlerinde kullanılacak kaynakların etkin, verimli ve ekonomik kullanımına yönelik koordinatörlük yapacak kriz yönetim birimleri kurulmalıdır.
Afet ve kriz birimleri oluşturulurken çok sayıda yönetim birimleri oluşturulmadan bilgi ve tecrübesi olmayanların siyasi iradece uygun bulunanlar yönetici yapılmamalı, kişisel özellikleri ile ehliyet ve liyakatine bakılarak atamalar yapılmalıdır. Bu şekilde yapılacak düzenlemeler ile kurulan merkezlerin beklenilen görevleri yerine getireceği için yapılanlar boşa gitmeyecektir.
Afet yerinden yönetilmeli prensibi göz ardı edilerek hazırlanan ve özellikle belediyelerin sorumluluk, yetki ve görevler açısından yapılan yetersiz düzenleme ve uygulamaların bir an önce terk edilerek, söz konusu potansiyel gücün kamu otoritesi ile güçlendirilmiş ve denetlenebilir bir halde afet yönetim sistemine dahil edilmelidirler.
Sonuç olarak, afet yönetimi siteminin disiplinler arası olması ve afet öncesi, sırası ve sonrası aşamalarında yurt içi ve yurt dışı tüm kaynakların kullanabileceği ilkesi gereğince ayrı bir bakanlık olmak yerine en üst yürütme makamı olan Cumhurbaşkanlığına bağlı şekilde oluşturulmalıdır. Başka bir ifade ile kriz yönetimi müstakil hale getirilmeli ve Cumhurbaşkanlığı merkez teşkilatı için de az ve öz nitelikli yönetici ve çalışanlardan oluşan koordinatörlük yapılanmasına gidilmelidir.



